iyi baba kız olsaydık
Günlük

İyi Baba Kız Olsaydık

Baba kız birlikte geçirdiğimiz uykusuz günün ardından akşama güzel bir uykumun gelmesiyle uzun zaman sonra deliksiz ve rüyasız dinlendirici bir şekilde uyudum. Ama daha önce bahsettiğim pişmanlık gözlerimi araladığım anda vücuduma yayıldığı için kendi huzurumu kaçırmaya başlıyordum. İki saat boyunca yattığım yatakta henüz bedenimi hareket ettiremeden ve o tatlı tatlı kendiliğinden uyanmanın tanıdı çıkaramadan boğulmaya başlıyordum. Bu negatif senaryolarla başımın giderek ısındığını fark ettiğimde keşke hiç düşünmeye başlamasaydım diyorum. Bu düşüncelere kadar sıcacık gelen Güneş artık gözlerimi acıtan ışıktan başka bir şey olmuyordu. Uzun zamandır göremediğim ışık pencereden yatağıma uzanmaya başladığında ışığı engellemek için gözlerimi kısıyorum. Yetmiyor bende kendimi taze uyanmış halimdeki keyiften koparıp ellerimle başımı tutuyorum. Her an kötü bir şeyler olacak gibi hissediyorum. Kıyamet kopacak gibi. Bu felaketten nasıl kaçabilirim? Cezalandıracak gibi hissediyorum. Sanki yaptığım bir hata birden karşımda belirecek gibi. Bana “iyi halt ettin” diyecek gibi.

Artık eskisi gibi çok fazla konuşmak istemiyorum. Saçma bir insan değilmiş gibi davranmak ve başkalarını eleştirmek istemiyorum. Annemin veya babamın istediği evlat, ablamın istediği kardeş olamadım. Birinin dostu bile olmadım. Hiçbir sıfata uymadım. Kendimizi kandırmak ne zamandan beri işe yarıyor?

Aslında bazı sabahlar yataktan çıkana kadar, yüzümü yıkana kadar gün gözümün önünde karanlık olmuyor. Bazen ilerleyen saatlerde, kahvaltıda, yürürken veya kitap okurken ani bir rüzgar gibi o kötü his içimde esip gidiyor. Ama benim aklıma rahatsız eden sorular çoktan gelmiş ve bu durum çoktan ruh halimi bozmuş oluyor. Kendimi oyalayarak geçirebileceğim bir moral bozukluğu değil bu durum. Çünkü girdap gibi giderek derinleşiyor ve düşündükçe daha kötü senaryolar aklıma geliyor. Hiç düşünmediğim halimle daha mutlu oluyorum.

Bazı sabahlarda hiç planım olmuyor, yapmak zorunda olduğum bir görevimde olmuyor. Yüzümü yıkarken bir yandan düşünüyorum. Belki kitap okurum ya da önce biraz yürürüm. Kitabı dışarıda okuyabilirim. Sonrasında odamı temizlerim. Bugün biraz yazabilir ve uzun zaman sonra aydınlık sabahların keyfini çıkartabilirim. Zamanım yok diyerek yapmadıklarımı yapabilirim.

iyi baba kız olsaydık

Dün hiç uyumadığım bir sabahla babamla birlikte sitenin toplantısına katıldım. Konu bizim geleceğimiz için önemliydi; Kentsel Dönüşüm. Dün gün boyu hiç olumsuzluk hissetmezken günün sonlarına doğru babamla sahilde gözlerimi denize diktiğim anlarda on yedi yaşımdaki karanlığı hissettim. O zamanlar öfkem, ağlamalarım en üst seviyedeydi. Ölmeye çalıştığım günlerdi. Her şeyin felakete, uçuruma sürüklendiğini düşünürdüm. Şimdi yine bu günler başlıyor gibiydi. Aynı duyguları hissetmekten korkuyordum. Bu sanki ikinci dalga gibiydi. Kıyametten önceki ikinci kış gibiydi. Belki de hissetmeye başladığım için farkındaydım. Sanki son bir kez nefes almaya çalışıyor gibiydim. Ama ölüm korkusundan bu nefeslerim bile zevki çıkmıyordu.

Babamla buluşmam sonrasında Kadıköy’den döndüğümde saçımı kestirmiştim.. Belki bir değişiklik iyi hissetmemi sağlar dedim. Kendimi kandırmama yardımcı olabilir, farklı biriymişim gibi davranmam ve kendimden uzaklaşmam için adım atmamı sağlayabilirdi. Zaten yazda geldi, yataktaki sıcağı biraz azaltabilirdi. Kuaför sandalyesinde sıra beklerken aynadaki saçlarımı görünce aslında kestirmesek istemiyorum dedim kendi kendime. Uzadıklarını ve er ya da geç kestireceğimi hatırlatarak kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Kuaför önce saçlarımı yıkamak istedi. Yıkama koltuğunda başımı o kadar geri doğru yaslıyordum ki artık uykusuzluğum başıma verdiği uyuşukluktan mı bilinmez boynum kalkamayacak kadar acımaya başladı. Yıkarken adamda fark etmiş olacak ki “boynunuz mu ağrıdı?” diye sordu. Tabi bir süredir hareket etmeyi unuttum yatıyorum kös kös diyemedim. Sadece “yok” diyerek gülümseyebildim. Aynanın karşısına geçip saçlarımdaki havluyu kaldırdığında saç nasıl olacak, neler yapıyorsunuz muhabbetlerinden sonra kuaför:

-“Alışkanlık olmuştur. Sürekli başınızı öne eğerek mi çalıştınız?”

-“Evet. Aslında bilgisayarda çalışıyordum daha önce.”

-“Bende de oluyor. Kafanı yukarı doğru kaldırarak alıştırma yap.”

Aslında haklı buldum. Gün içinde kafamın hep aşağıda olduğunu fark ettim. Kitap okurken, televizyon seyrederken, bıraktığım işte çalışırken. Uyurken bile yatağa gömülerek yattığımı düşündüm. Belki dedim duruşumu düzeltebilirim. Hep kambur duran sırtımda buna dâhil. Koltukta veya sandalyede otururken omurgamın dik durmadığını anladığım anlarda rahatsız olur saniyelik düzeltirdim kendimi. Kendimde düzeltmem gereken çok şey fark ediyorum çoğu zaman. Hep yeni düşünceler geliyor aklıma ama hiçbirini yapmıyorum. Baba kız kuramadığımız iletişim gibi.

İyi bir evlat değilim. Annem ve babam ayrılmadan öncede iyi bir evlat olmadığımı hep hissettim. Çocukluğumda babamla alakalı hatırladığım çoğu anı bulanık. İyi hissettiğimi bile hatırlamıyorum. Belki de kötü bir şey olmadı, peki ama neden böyleyim?

Babamın bir var bir yok olduğunu hatırlıyorum. Bazen onun hakkında gülümseyerek konuştuğumuzu da hatırlıyorum ama uzun bir dönem kızgınlıkla bahsettiğimizi de. Asla tekrar bir araya gelmeyeceğimizi ve bir babamın olmayacağına dair kendimi lise dönemlerinde inandırdım. O kadar da büyük bir eksik değil dedim hem de bir kız çocuğu için. Bana ne öğretebilirdi ki? Annem varken sevgi eksikliği yaşamayacağımı biliyordum. Hatta çoğu zaman sınıftaki diğer kızlarının babalarının olması bana fazlalık geldi. Evde erkek olmaması düşüncesine çok alıştım. Erkek konusunda aç olmadım ama içimde bir yerlerde eksiklik hissetmişim ki bu erkekler konusunda yanlış tercihler yapmama neden oldu. Belki de bunlarında bir anlamı yoktu.

Annemin anlattığına göre babam her ne kadar doğduğumda para harcadığı için kızgın olsa da beni çok sevmiş. Hatta ayrıca sevmiş. Ona benzediğimi düşünmüş olabilir, belki de benziyorum. Ama daha bebekten punk stilindeki dikenli kara saçlarımla nasıl sevilecek bir tarafım var bilemedim. Karakterim daha ortaya çıkmamışken, şeklim şemailim bir şeye benzemezken beni nasıl sevmiş anlamadım. Ama bunu annem anlattığımdan beri, büyüdükçe babamın bana olan sevgisini gördükçe birlikte yapabileceklerimiz aklıma gelmeye başladı. Başta bunlar hayaldi. Belki ilerdi yaparız dedim. Zaman geçsin, benim okulum bitsin, babam iyileşsin ama şimdi asla olmama ihtimallerine kendimi hazırladım. Yine de bir umut içimde uyanıyor bazen. Acaba olabilir miydi?

Babamla iyi baba kız olsaydık, birlikte kasılmadan anlaşabilseydik, çocukluğumda aynı evde olsaydık nasıl olurdu? Şimdi ayrı evlerde seyrettiğimiz TRT2’deki filmleri birlikte seyrederdik. Arada tiyatrolara giderdik babam yine uyumamaya çalışarak benimle seyretmeye çalışırdı. Kitapçılarda gezer yeni kitaplar tanırdık. Ben belki zaten babamın okuduğu kitapları okurdum ve üstüne konuşurduk. Belki babam hiç okumadığı br kitabı okur ve yine üstüne konuşurduk. Farklı havaları olan sergilere giderdik. İkimizde ilginç, dünya dışı ortamları seviyoruz. Sergiyi gezen diğeri insanları da inceler, birbirimize bakar, konuşur, konuşur ve yine konuşurduk. Babam annemden öfkeyle bahsetmezdi. Daha o zamanlar evlenmemiş ablamla dördümüz aynı evde huzurlu yaşardık. Dördümüzde birbirimizi severdik. Sevseydik güzel olurdu. Anlaşabilselerdi keşke diyorum bazen. Annemle TRT2’deki filmi seyrederken keşke birbirlerinden rahatsız olmasalardı da birlikte bu salonda olabilseydik. Belki o zaman soğuk hissetmezdim bende babama karşı. Bu düşmanca bir his değil. Farklı bir his.

Babama güvenmem uzun sürdü. Eskiden ne zaman “tamam bu temiz bir sohbet” desem konu hep geçmişe, paraya, anneme, ablama, öfkeye dönüyordu. Her defasında konuşamadığım için üzülüyordum ve yeniden denediğim için kendime kızıyordum. Daha yeni sıfırdan başlamış bir iletişimimiz var. Son bir baba kız denemesi. Ve artık sohbetleri korkarak, takıntı yaparak geçirmek istemiyorum. Yine de tam olarak rahatlamış değilim, farkındayım. Babamla olan telefon konuşmalarımın çoğunda tedirgin oluyorum. Onunla konuşmadığım uzun bir dönem olduğu için konuşma ritmini yakalayamıyormuşum gibi geliyor. Sanki donuk anlar yaşıyormuşuz, yanlış bir şey söyleyecekmişim, konuşmadan sonra babam beni yanlış anlayacak veya arkamdan konuşacak diye düşünüyorum. Ya isteksiz konuştuğumu düşünürse?

Para konusunda hâlâ ona bağlı olduğumu biliyorum. Eskiden ilişkimiz para üzerinden olurdu. Ve ben en çok bundan rahatsızlık hissederdim. Bu tip bir iletişim istemedim. Bunu kırmak istedik. Belki de ondan uzun süre görüşmedik. Saygı, değer bunlar güzel ama bir evladın annesine veya babasına olan davranışı eğitmek için ona mecbur etmek bana yanlış geliyor. Anne ve babadan ne olursa olsun karşılıksız bir destek olmalı. Bunu kendisinin de biliyor olması gerek. Yeni ayrıldığım işime ilk girdiğim zamanlarda babamın bana verdiği Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk kitabını okurken aklıma hep babam bu kitabı okurken ne düşündü sorusu geliyordu.

Babam beni seviyor biliyorum en azından buna inanmak istiyorum. Bazen sessizce sadece babamın gözlerine bakıyorum yanında otururken. Onun gözleri o sıra başka yerde oluyor. Ya biriyle konuşuyor ya da başka bir yere bakıyor. Bana bakmazken gözlerine bakmak daha kolay oluyor. Belki de hâlâ direk gözlerine bakmaya cesaret edemiyorum. Geçmişteki boşluklar aklıma geliyor, kalbim kırılıyor. Hem ben onun yüzünden çok ağladım diyorum hem de onun sayesinde şuan rahat yaşıyorum. Çocukluğumdaki hatıralarımda iyi olan, sonrasında kötüleşmeye başlayan “baba görüntüsünü ” yeniden iyiye çevirmeye çalışıyorum. İyi baba kız olmak için ikimizde çalışıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!