sıkıldım laf sokmalardan, öfkeden, kendimden
Günlük

Sıkıldım; Laf Sokmalardan, Öfkeden

Sıkıldım; son zamanlarda artan boşluğumdan ve endişelerimden. Kurtulmaya çalışıyorum ama bu bedensel bir rahatsızlığım gibi sürekli kendini hissettiriyor. Biliyorum blog konusunda iyi değilim ve okuyan biri olduğunu da düşünmüyorum. Ama hayali bile olsa birilerine ulaşmış gibi düşünmek anlık olarak rahatlatıyor. Gökyüzü gibi burası; kimlerle aynı yıldızlara, Ay’a, Güneş’e baktığımı bilmesem de orda ve düşüncelerim süzülüyor. Düşüncelerimin ferah ve ilham verici bir tarafı da yok. Kimseye tavsiye vermek gibi bir niyetim de yok. Hatta benim tavsiyeye ihtiyacım var sanki. Uyumak, endişelenmeyi kesmek, güvenmek ve kendimi sevmek için.

Artık kendimi zorlamak istemiyorum hiçbir şey için. Hayat boyu zorlandım diyerek abartmak istemiyorum. Borç ve bedel gibi kavramlarla yaşam hakkı almaya çalışmaktan sıkıldım. Standart bir insandan daha fazla çabalamam gerekti. Anlamak için, başarılı olmak için. Diğer insanlarla iş, arkadaşlık ilişkileri kurmak için. Bedenimin zayıf olması ve elimin hiçbir şeye yatkın olmaması gerçeğini sürekli kendime hatırlattım. Belki kendi cesaretimi yine ben kırdım. Kendime diğer insanlardan önce ben acımasız davrandım. Hayata farklı bir gözle bakmak yorucu. Bunu çok insan yaşamaz. Bunun yeteneksizlikle veya algıda bozuklukla da ilgisi yok. Bedensel veya zekâ olarak bir engelden bahsetmiyorum. Kör değilsiniz ama ters bakıyorsunuz. Salak değilsiniz ama başka düşünüyorsunuz. Sanki uzaydan gelmiş gibi.

“Anlıyorum” diyen ve filmdeki dışlanmış uyumsuz karakter olmanın havalı olduğunu düşünerek, o karakteri kendine benzetmekten hoşlanan insanlar olabilir. Annem ve babam beni anlamıyor diye kendini kötü bir çocukluk geçirmiş sananlar olabilir. Sevgilileriyle yaşadıkları basit olayları büyütüp sanki yüzyılın aşkını yaşıyorlarmış gibi kendi kafasında dizi çekenler olabilir. Herkes kendi yaşadığını en kötü, en acı, en güzel an zanneder. Kendisi için belki de öyledir. Çünkü her ne kadar etrafımızda duyduklarımızla empati yapsak da günün sonunda kendi acımız kalıyor, kendi sorunlarımız bize yük oluyor.

İnsanlar son zamanlarda duygularını da yarıştırmaya başladı. Bu önceden kıyafetle, telefonla, evle, arabayla, bakın benim sevgilim varla olurdu. Şimdi sosyal medya etkisi olabilir, insanlar gösterecek ve yarıştıracak şeyler aramaya başladı. Bunun ilk kim başlattı? Diziler mi? Sosyal medya mı? Sosyal medyada yapılan edit videolarla insanlar küçük bir çocuğun oyuncağıyla oynaması gibi oynuyorlar. Kız çocukların “winx” gibi çizgi filmlerden sonra “ben Bloom oldum” diye gezmesi gibi insanlar kendi hayatlarını bırakıp sanki o gördükleri edit videolardaki insanlar gibi davranıyorlar. Arkada çalan kulağımızın alışkın olduğu müzikler, sanki hayatları onların aşkına bağlıymış gibi çift yapmaya çalıştıkları insanlar, bak nasıl da laf soktu diye gösterdikleri videolar.

sıkıldım laf sokmalardan, öfkeden, kendimden

Sıkıldım. İnsanların iyi veya kötü her duyguyla gösteriş yapmasından, duygusal olmanın bile yapaylaşmasından sıkıldım. Başlarına gelen kötü olayları bir dizi karakteri yaşamış gibi bize göstermelerinden ve bizim buna üzülmemizi beklemelerinden sıkıldım. Aşkları, öfkeleri, acıları umurumda değil. Önemsenmek istediklerinin farkındayım. Eskiden o acıyı yaşayıp oturan insanlar şimdi bunu kameraya çekip sosyal medyada paylaşıyor ve yardım olmasa da destek hissediyor. Ama bu durum insanları pet shop ve kürk meselesi gibi talepten dolayı malzeme arayışına götürüyor. Ve aslında izleyende üzülmüyor belki de. Dizideki karaktere üzülüp yemeğini yemeye devam etmesi gibi telefonu bırakınca destek kesiliyor. Karaktersiz olmak zaten para getiriyordu, şimdi akılsız olmak da para getirmeye başladıkça insanlar kendi akıllarına sahip çıkmamaya başladı.

İnsanlar öfke kusuyor. Neden bu kadar öfkeliler? Belki istedikleri gibi gezip eğlenemiyor ve istediklerini alamıyorlar. Ama bunun çözümü sosyal medyada öfke kusmak değil. Bunun çözümü izleyerek ve kötü yorum yaparak o insanlara para kazandırmak değil. Sürekli laf sokma, eleştirme derdindeler. Eleştirmek bile alışkanlık olmuş gibi. Konu basit bir dizi, magazin sayfalarındaki ünlü bile olsa ekonomiyi de aynı konuşuyorlar yemek tarifini de. Sonra kalkıp çay içiyorlar. Bunu kendini doğru hissetmek ve başkalarından daha iyi bir ahlakı, zekâsı olduğunu düşünmek için mi yapıyorlar?

Sadece günlük konuşmalarda değil, Youtube videolarında dizi film eleştiren kanalların zorlama gömme çabalarından da sıkıldım. Bir noktadan sonra dizileri ve filmleri “bunun neresi saçma, sapkın onu not alayım” diye izlediklerini düşünüyorum. İzleyen insan da palyaço izler gibi gülmek ve gömmek için hazır bekliyor. Bahsettikleri dizilerdeki senaryo gereği karakterin yaptığı saçma seçimleri bende eleştirsem de bunu bana başkasının söylemesinden sıkılıyorum. İnsanlar galiba bunları birinin söylemesi lazım yoksa rahatlayamıyoruz diyorlar. Bu durum gücümüzün sadece medyadaki eğlence ürünlerine yetmesinden dolayı olabilir mi? Evimizde kızamadığımız, ağlayamadığımız, küfür edemediğimiz konulardan dolayı ekrana bakarken kendimizi güç sahibi hissetmemizden mi kaynaklanıyor? Benzer duyguları bende hissediyorum bazen. Kendime dışardan baktığım zaman hoşuma gitmiyor. Öfkeye sinirlenmenin tezatlığının da farkındayım. Öfke kusmaktan şikayet ederken benimde öfkeli insanlara katıldığımın farkındayım. Bu düşmanı yenmek için düşmana benzemek gibi.

Neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ne zaman unuttuk? Ana haberleri açtığımda sosyal medyada geziyormuş gibi hissediyorum. Zaten ülke olarak belirgin başlıklarımız var; işsizlik, ekonomi, kiracı ve ev sahibi sorunları, sığınmacılar, siyaset, kadın cinayetleri, taciz olayları, otobüste veya sokaktaki kavgalar. Biliyorum insanlar bu konuları duymaktan hatta konuyla ilgili insanların yüzlerini görmekten, isimlerini duymaktan bile sıkıldılar. Ve evet bende sıkıldım. Dünyada da bu böyle, sadece ülkemizde değil.

Ama şimdi ana haber izlerken “kış aylarında hastalıklara şifa bitki çayları, aşure tarifleri, baklavanın iyisi nerde?” gibi gündüz kuşağı programlarında duymam gereken, ana haber mi seyrediyorum sabah programı mı dedirten haberler görüyorum. Erdoğan’ın konuşmasını seyrederken bir anda karışıma “yaz için kilo vermenin yolları” haberi çıkıyor. Bu haber bile değil! Ben buraya nasıl geldim diyorum. Bazı kanallar da var, bana “Adriana Lima son haliyle şaşırttı” diye haber gösteriyorlar. Tamam, genel kültür de gerekli ama genel kültür kimle kim ne yapmış, ne kadar kilo almış bilmek olmamalı. Bu durum bir noktadan sonra mahalle dedikodusuna dönüyor.

Ana haber zaten ciddi, beni etkileyen konuları izlemem gereken bir yer değil mi? Bu haberleri görmek istesem magazin izlerdim. Birde ana haberlerin son dakikalarına doldurmak ister gibi komik videolar, kedi videoları, bebek videoları, garip kazalar var. Beden Eğitimi dersinde sadece koşup voleybol oynamamız veya müzik dersinde her sene flüt çalmayı öğrenip 90-100 alıp geçmek gibi. Boşluk doldurmalar, hep boşluk doldurmalar. Sorarlarsa yaptık; “hee hee bu dersi gösterdik, ana haber yaptık” demek için. Sanki çözmemiz gereken sorunlar yokmuş gibi sabah programlarında birileri yemek yapıp güzellik maskesi anlatmaya devam ediyor. Nasıl oluyor da hayat devam ediyor? Biz bir yerde yanlış yapıyoruz, onu neden düzeltmiyoruz diye kimse demiyor.

Ama artık hiçbiri umurumda değil. En azından umurumda olmasını istemiyorum. Yine istemeden düşünüyorum, rüyalarım ve endişelerim bitmiyor. Artık zorlanmayacağım da kesin değil. Hayat ben dur desem bile zamanla birlikte gidiyor. Dün geri gelmiyor ve ben yine yarından endişeliyim. Bazen sadece oturduğum yerde ağlıyorum. Sanki çözüm buymuş gibi. Sanki sorunlarım gözyaşlarımla benden uzaklaşıyor ve beni rahat bırakıyorlar gibi.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!