saat sesleri
Günlük

Saat Sesleri

Her yerde saat sesleri. Odamda saat sesleri, işte, okulda, sokakta… Hayatın sesi saat sesleri. Eskiden öyleydi.

Her odada bir saat olduğunu hatırlıyorum. Pilleri biter, geri kalır, bazen de sesleri kesilirdi. Şimdi duvarda bıraktıkları izler dışında varlıklarından eser kalmadı. Ama korkum hâlâ var. Uyandığımda çoğu zaman saate bakmaya korkuyorum. Neye geç kalıyorum bende bilmiyorum. Ama geç kalmışlık hissi bazı günler daha fazla kendini belli ediyor. Bir yanım günü yaşamak istiyor diğer yanım güne başlarsam kötü bir şeyler olacak gibi hissediyor. Kahvaltıyı geciktirmek, çalışmayı geciktirmek, bu tedirgin bakışlar beni ne kadar koruyabilir? Kendimi neden kısıtlıyorum. Çekiniyorum. Yaşamaktan, hayatın içinden olmaktan çekiniyorum. Fakat ne kadar yaşamak istediğimi bilemezsiniz. Her şeyi tatmak, okumak, düşünmek ve üstelik onaylamasam bile anlamak istiyorum. Oysa bunu isteyerek belki enerjimi boşa harcamış oluyorum, biliyorum. Senin neyine der içimdeki ses çoğu zaman. İnsan her işte mi beceriksiz olur? İnsan hiç mi akıl, estetik sahibi olmaz.

saat sesleri

Yaşamıyormuş gibi hissediyorum. Yaşamam gerekmiyormuş gibi. Engelsiz yolumda, engelleri kendim koydum biliyorum. Yokuşum sessiz. Asıl sorunun korkum olduğunu da biliyorum. Asıl sorun arkamda beliren kendi gölgem.

İnsanın düzene ihtiyacı var. Günlük rutin, emin olduğu anlara ihtiyacı var. Günün havasına girmek için, sabahı yaşamak için. İnsan kendinden nasıl memnun olur? Kendinden nasıl emin olabilirsin ki? Kötü yaptığın beceriksiz olduğun konularda bile kendini nasıl sevebilirsin ki? Kendini nasıl tanıyabilirsin? Aynaya uzun süre korkmadan nasıl bakabilirsin? Sabah kalkmak için neden sebepler arıyorum? Akşam uyuyabilmek için neden yorulmam gerekiyor? Yoksa bu akıl başka düşüncelere, kötü düşüncelere ilerliyor. Kendine sırtını dönüyor.

Kendime yapmam gerekenler dahası yapmak istediklerimin listesini hazırlıyorum. Her sabah çöpe atıyorum. Sonrasında her akşam yeniden yazıyorum. Yeniden masama koyuyorum.

Saat sesleri arasında yaşamıyormuş gibi hissetmek

Masamda bir çalar saat, yeşilliklere bakan pencere, hatta yüzü Güneş’e dönük çiçekler. Çoğu zaman bunları hayal ediyorum. “Bir şeymişim” gibi düşünmek istiyorum. Varlığımı kanıtlamaya çalışıyorum. Belki bir kedi gelir selam verir çiçeklere. Hatta konuşuruz birlikte. Sonuçta bir hayal bu, olabilir.

İşten çıktığımdan beri hiçbir işe yaramıyorum. Kendime daha çok zarar veriyorum. Ama ilk hafta “dinlenme” dedik bu duruma. İkinci haftadaydım bu blog sayfasını hazırlarken şimdi ilk ay dolmak üzere. İnsan istemeden yararlı olmak istiyor. Böylelikle zamanın boşa gitmediği düşünüyor insan. Geceleri uykuya dalmaktan korkuyorum. Karanlıktan, seslerden korkuyorum. Sanki uyanık kalmam bir şeylere engel olacak gibi bekliyorum nöbette. Ama bir yandan da sabah olmasından korkuyorum. Kendime ninni söylüyorum. Kendi kendime mırıldanıyorum. İyilikleri düşünmeye çalışıyorum. Yine de şansın var diyorum kendime. Çünkü daha sabah olmadı. Zamanın var yine de. Bir yerlerde bir şansın daha var.

Bir anda yok olsam her şey düzelir mi? Annem beni özler mi? Fark eder mi? Fakat üzülmesini istemiyorum. Bazen anneme baktığım zamanlar kadın ne zorluklar yaşadı diye düşünüyorum. Yaşadıklarına yakın bir zorluk ben yaşamadım. Annem ve babamın boşanma sürecine kadar annemi tanımadım. Belli yaşa kadar sadece ablamla konuşuyordum. Bundan dolayı anneme geç saygı duymaya başladım. Ve tabi sevgi de sonra geldi. Onun kadar dayanıklı olamazdım. Birçok duruma katlandı. Kendi ailesine, istemediği evliliğe, özellikle de bana. Ama ben…

Zor olduğunu biliyorum. Zor olduğumu biliyorum. Neden diğer evlatlar gibi olamadım, okyanusa karışabilen veya akarsuda akıp giden bir damla olamadım? Neden savrulamıyorum? Düşüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!