Tekir Kedi Kim?
Tekir kedi blog sayfam için başta harika bir isim gibi geldi. Çünkü kelime bile içimi ısıtıyordu. Blog ismine karar verirken başta kendi adımı kullanmak da istemedim. Neden bilmiyorum göz önünde olmak istemedim. Belki sonra dedim. Dostluk kurduğum isimsiz kediyi hatırlatacak kelimelerle başlamak istedim. Patisini, sıcaklığını yanımda düşleyerek yazdım ilk blog yazılarını.
Kahverengi bir tekir kedi vardı eskiden dükkânda. Küçük misafirlerin gelmesini engellerdi. Staja alışmak için erken başladığım Haziran’da sürekli bir köşeye toparlanıp uyuyan bir kediyle karşılaştım. Acıktığında ona dört dilim salam veriliyordu. Bir köşesi bile olmayan kedi sürekli eller altında mıncıklanıyordu. Sonra bana da dilim salamlardan aldırdılar ve sen besle dediler. Başta dört sonra beş hatta bazen paketin tamamını vermeye başladım. Anneme anlatınca, “ona peynir, süt götür” dedi.
Öğle yemeğinden sonra dükkâna tekrar döndüğümde hala teknik serviste bir çantanın üstünde uyuyordu. Onu biraz dürttüm ama tık yok. Başını okşadım. Yanaklarını sonra pençesine hafifçe dokundum. Gözlerini açtı, bende pençesinin üstüne bir parça beyaz peynir koydum. Kafasını oynatamıyordu. Peyniri alıp ağzına doğru yaklaştırdım. Ağzına alınca tadını sevmiş olmalıydı ki, birden ayaklandı. Esnedi ve bana doğru geldi. Hemen annemin verdiği pembe saklama kabını önüne koydum. Üç bölümü vardı. İçine birkaç parça daha peynir attım. Ürkerek de olsa yedi. Bir bölümüne de aldığım pipetli küçük sütten döktüm. Kedilere süt vermek zararlı deseler de o sıra bunu bilmiyordum ve aklıma başka bir fikir gelmedi. Uzun bir süre nefes almadan içti. Bende o sıra diğer bölümüne de plastik bardakla su döktüm. Zavallı hayatta bir sığıntıydı.
Ama sonra bana öyle alıştı ki, galiba beni seviyordu. Aç olduğunda artık bana miyavlıyordu. Ayakta patronumu dinlerken iki ayağımın ortasına oturuyordu. Birlikte ona süt, salam almak için karşı markete gidiyorduk. O girmemesi gerektiğini bilir gibi beni kapıda bekliyordu. Uyurken ya iş yaptığım masaya çıkıyor ya da yerde ayağıma kafasını koyuyordu. Kulağını ve kuyruğunu kavgada kanattığında benim yanıma geliyordu. Bazen sadece bana selam vermek için kapıda durup miyavlıyor sonra gidiyordu.
Şimdilerde annemle “Kediler ve köpekle uyumak nasıl bir şey” videosuyla keşfettiğimiz MilkyBokiTan kanalındaki videoları izlerken tekir kediyi yanımda düşünüyorum; koltukta oturduğunu, masama çıkıp bana baktığını. Yanımda durmayı seviyor gibiydi. Bir hayvanın size güvenmesi, sizi sevmesi çok güzel bir duygu. İnsan veya hayvan sevdiğinizle olmak güzel bir duygu.
Onu oradan kurtardım. Artık her ne kadar dükkânı böcek götürse de artık gerçek bir kedi gibi yaşıyordu. Ama onu özlüyorum. Çoğu zaman onu dışarıdaki hayatla tanıştırdığım için pişmanlık hissediyorum. Acaba daha çok mu acı çekiyor, kötü hissediyorsa yanımda olması daha iyi değil mi diye düşünüyorum. Yaralanmasına, kavga etmesine engel olabilirdim. İyi olmasını, mutlu hissetmesini istiyorum. Onu görme umuduyla uyanmak mutlu ediyordu beni. Böylece ilk kez bir canlıya değer verdiğimi hissettim.
Ama kısa bile olsa kedi olarak yaşamasını elinden alamam. O benim değil. Her ne kadar bunları yazarken hâlâ buruk hissetsem de mutlu olduğunu umuyorum. Onu düşününce bile gözlerim doluyor. Hayatta belki de sevgi duyduğum ilk varlıktı. Sevgiyle birlikte diğer tüm duyguları hissetmemi sağladı. Daha çok gülüyorum daha çok ağlıyorum artık. Hayatım için, duygularım için önemli bir dönüm noktası oldu tekir kedi. Staj çok başarılı geçmese de onu tanıdığım için mutluyum. Bir yerlerde aile kurduğunu ve nazik bir sürü tekir kedi yavruları olduğunu hayal ediyorum.