kendimi sevmek istiyorum
Günlük

Kendimi Sevmek İstiyorum

Kendimi sevmek istiyorum. Kendimi sevmeye başlamak, yaşamaya hakkım olduğunu düşünmek istiyorum. An geldiğinde her canlı ölümden korkar. Ölümden neden korkarsın? Acı çekmekten mi korkarsın yoksa sadece içgüdüyle tedirgin mi olursun? Bazen ölümü düşündüğüm oluyor. Bu herkese oluyordur ama her çizgi her renk bana benzer tabloları hatırlatıyor gibi. Yaşamaya hakkım olması gerekli mi? Yaşamı sevmem mi lazım? Ya da sadece yaşamam mı lazım? Sadece yaşarken yaptığım hatalar, beceriksizlikler, çirkinlikler beni yaşamaya hakkım yok gibi hissettiriyor. Sanki sadece güzeller, akıllılar veya becerikli hayatlar yaşamalıymış gibi geliyor. En kötüsü bazen bu düşünceye inanıyorum ve kendimi bu şablonun içinde göremiyorum.

Sağlığımız bozulduğunda yaşadığımız zor günler bize şükretmeyi öğretiyor. Yeniden sağlıklı olmak ve acılardan kurtulmak için dua etmeye başlıyoruz. Doğal afetler, hastalıklar, savaşlar, kavgalar… Kimi zaman izlemişsinizdir filmlerde ya hayatından memnun olmayan ya da sıkılan karakterlerin karşılarına çıkan bir sorun, onları sadece hayatta kalmayı hedeflemeleri için zorlar. Hayatı değerli görmek için, “önemli olan hayatta kalmak” demek için kötü olaylar yaşamayı beklemek istemiyorum. Kendimi sevmek istiyorum. Para veya sosyal konularda etkiliyor ama kişiliklerin de insanı engellediğini biliyorum. Kendimi tanıyorum ve kendimi tanıdıkça daha az seviyorum, kendime çok sövüyorum. Kendimi hangi konuda iyi buluyorum. Kendim adına ne zaman olumlu bir cümle kurdum.

İnsan hiçbir şey yapamaz mı? Bunu bile beceremedim.

Dünya’da ya da hayatta ne derseniz, öldükten sonra bana ait bir şey kalmasını istemem. Bu yazdığım yazılar için de geçerli, odamdaki ve masamdakiler için de. Kıyafetlerim, hayatıma renk katsın diye aldığım renkli ojeler, tokalar, yapmamak üzere masamda duran notlar, bilgisayardaki dinlediğim müzikler… Ne resim, ne özgeçmiş, ne anıların insanlara ölümüm ardından benim için çıkarım yapmalarına yardım etmesini istemiyorum. Doğumum bile bir rezil hikâye üzerine kurulu. Ne kadar işe yaramaz olduğumu düşündüğümde her zaman hatırlıyorum.

Aptal-Beceriksiz-Budala-Pislik-İşe Yaramaz-Ezik-Korkak

Ben işe yaramazım. Kendimi sevmek istiyorum ama artık buna karar verdim. Anladığım tek gerçek bu. Günlük basit bir iletişimi bile yapamıyorum. İnsanlarla konuşmak istemiyorum. Çelimsiz. İradesiz. Korkak. Aferin sana Candan!

kendimi sevmek istiyorum

Küçükken yazdığım bazı hikâyeleri buluyorum bazen odamda. Şiir adı altında yazdığım saçmalıkları, kurgusunu iyi yaptığını sandığım öyküleri ve hiçbir yere bağlanmayan havada kalan cümleleri bitirmek için havalı olduğunu düşünerek kullandığım son kelimeleri. Bütün bu küçük Candan’ın sayıklamalarımı okurken geçmiş ya da gelecek asla tatmin olamayacağımı fark ediyorum. Eleştirdiğim insanlardan olduğumu fark etmem beni incitiyor. Dışarıdan ne kadar komik göründüğümü fark ediyorum. Bulunduğum ortamdan uzaklaşmak istiyorum. Hem insanlarla konuşmak istiyorum hem de uzak durmak istiyorum.

Pencereden bakarken metro girişindeki insanların güzel kıyafetlerle yürümeleri, güneşe karşı elleriyle kendilerine siper yapmaları, merdiven basamaklarında oturarak sohbet etmeleri, yeşillikler arasındaki banklarda otururken telefonla konuşmaları bana “keşke ben de aralarında olsam, bende o insanlardan biri olmak istiyorum” dedirtiyor. Ama tabi o insanlar ne kadar mutlu, o insanlar ne kadar benim yerimde olmak istiyor bunu bilmiyorum.

Bir zamanlar bende o insanlar arasındaydım. Onlardan biri değildim ama bir başkasının pencere manzarasının içinde olacak kadar aktif yaşıyordum. Şimdiki hiçliğim bana durgunluk veriyor. Durgunluğum beni yoruyor ve rüyalarımda koşmaya başlıyorum. Sabahları sürekli yorgun ve bir önceki gün yolculuk yapmış kadar halsiz uyanıyorum. Çöp atmak veya banyo yapmak bile, beni koltuktan kaldıracak herhangi bir hareket bile itici geliyor. Dışarıdan kendime yine bakıyorum ve atılması gereken bir pislik görüyorum.

Ne ara bu kadar bitkin, bu kadar olumsuz oldum. Bunun işten çıkmamla beynimin düşünmeye daha fazla zaman ayırmasıyla ilgisi olabilir. O yüzden yorgunluktan beynimin düşünmeyi kesmesi için ve şımarıkça oflamamak için bedenimi yormaya çalışıyorum. En azından yormam gerektiğini düşündüm. Ve bu birçok planım gibi sadece düşünme aşamasında kaldı ilk haftalarda. İşsiz günlerimden ikinci ayımı doldurmak üzereyim. Uyumaya ve uyanmaya çalışmaktan bu işsizliği yaşayamıyordum bu güne kadar. Arada hiç uyumadığım veya bir iki günlük akşam uyuyabildiğim zamanlarda Güneş’i görebildiğim sabahlar oluyordu. Sabahımı yaşamak… Ben bu cümleyi seviyorum. Sabahımı yaşamak istiyorum. Öğleden sonranın gerçekten bir öğlen sonrası olmasını istiyorum.

Artık yürümeye çalışıyorum. Bacaklarımı çalıştığım günler kadar yormak istiyorum. Yatağı özlemem gerek. Tüm günümü yatarak veya oturarak geçirince uykunun, dinlenmenin günün sonunda bana bir çekiciliği kalmıyor. Acıkmaya çalışıyorum. Bazı günler bunu abarttım ve iki gün hiç yemek yemedim ama kendime bunu neden yaptığımı da biliyorum. Kendime kızıyorum. İnat ediyorum kendime karşı. Yaptığımın yanlış olduğunu bildiğim halde kendimi zorluyorum. Ne zaman yaptığım bir işin hatasını görsem ya da aklıma “işe yaramaz” ifadesi gelse aç kalmaya, uykusuzluk çekmeye çalışıyorum. Kendimi yaralama veya öldürme cesaretim olmadığı için pasif kalarak bunu uygulamaya çalışıyorum. Bu yanlış biliyorum. Nefes nefese kaldığım çok oldu bunların sonunda. Kendime bunu yaptığımı fark edince annemin bana kızdığı da çok oldu.

İnsan neden ağlamaya korkmaya ihtiyaç duyar ve dram, korku filmleri seyreder bilmiyorum. Bütün duygular gerekli mi onu da bilmiyorum. Hayatında gerilim, hüzün olmayan bir insan eksik olur mu?

Küçüklüğümden beri, korku filmlerini keşfettiğimden ve cesaret gösterip annemden gizli seyretmeye başladığımdan beri buda kendimi kötü hissettirme yollarımdan biri oldu. Dozu giderek artıyordu bu filmlerin. İnsanların seyrederken midesinin bulandığı, kabuslar görmeye neden olan hatta “1 hafta etkisinden çıkamadım” dedirten filmleri araştırarak bilerek seyretmeye başladım. Buna bir karşı çıkış, inat veya “bak nasıl yaptım!” tavrı diyebilirsiniz. Ama benimki gerçekten sadece kötü hissetmek için yapılmış bir hareket. Bu filmler beni etkilemiyor demiyorum. Korkuyorum. Benim de midemi bulandırıyor.

Canavarlar, katiller duvarın gölge düşen aralığında bekliyorlarmış gibi geliyor. Sinemada asla kesintisiz seyredemeyeceğimi biliyorum. Çünkü başım döndüğü zamanlarda filmi durdurup kendimi tutmaya çalıştığım oluyor. Midem bulanan çok film var. Hem gerçekten pislik içeren görüntüler hem de olan travmatik olaylar için elime başıma sürekli kolonya götürmek zorunda kaldığım filmler var. Ama bütün bunlar bir ceza. Hangi suçtan hangi yetkiyle kendime bunu yaşatıyorum bilmiyorum. Tansiyon düşmesi mi çıkması mı bilmem soluksuz nefes aldığım zamanlarda tamam diyorum sanırım bir korku filmi yüzünden annem beni odamda ölü bulacak. Bilgisayarı açıp film yüzünden öldüğümü bilse ne düşünürdü acaba.

Kötü hissetmeye çalışıyorum çünkü bulunduğum hale şükretmem gerek. Kötü hissetmeye çalışıyorum çünkü midem bulanırken sadece bedensel acıma odaklanıyorum. Psikolojik olarak boşlukta gezinen beynimin kendine karşı acımasız düşünceleri o sırada yankılanmıyor. Hissettiğim o kirli hislerden daha beter düşüncelerin, insanların varlığını bilmem gerek. Bu ben iyi insanım diyebilmek için seçilmiş bir yol değil. İnsanların film içinde yaşadıkları korkunç olayları seyrederken ne kadar iyi bir insan olabilirim ki? Bu sadece kalan enerjimi iyileşmek için harcamayı kendime amaç edinmek. Ve beklide acımasız olmak istiyorum. Güçlü olmak istiyorum. Kendimi yenilmez hissetmek için kandırmaya çalışıyorum. Ama bunda da beceriksizim. Kötü olaylar içeren yazılara, filmlere meraklı olsam da aslında ne kadar korkak olduğumu biliyorum. İyiliğim korkaklıktan mı geliyor?

Bu yanlış biliyorum.

Kozadan çıkmak için değişmem gerek. Kendimi sevmek istiyorum. Ve biliyorum; beni benden başkası mutlu edemez, benden başkası üzemez.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!